11 Aralık 2011 Pazar

ADAMSIN BEe... :))

              Geçenlerde öğrencisi olduğum halde çoğu zaman kampüs sınırlarından bile geçmediğim üniversitenin içine girme zahmetinde bulundum...
              Tabi yine kendi isteğimle olmadı... Samimi bir arkadaşımın yoğun ısrarları üzerine gittim... Ama keşkede gitmeseymişim :) O kadar ısrar ettirmişimki,  yüzsüzlük yaparak akşam 4 civarında okula varmışım... 
              O saatte okulda kim olacaksa?
              Neyse beni çağıran arkadaşlarım vardı bir tek... Onlarda madem çağırdık o kadar, şimdi gidersek ayıp olur diyerekten beklemişler beni... :) Neyse okula gittim arkadaşlarla görüştüm hafiften bir azar işittikten sonra, biraz sohbet biraz muhabbet ve bir iki bardak çay içtikten sonra beni evlerine davet ettiler ve evime gitmeme izin vermediler...
              Klasik bir ev sahibi, misafir edası ile yemekti, çaydı, sohbetti derken nerdeyse sabahı bulmuştu uyumamız... Haliyle uyanma satimizde öğleden sonra 3 civarı idi... Zarzor kalktık, kahvaltı yaptık ( saat 16 te    ne kahvaltısı ise... ) ve ısrarlarım sonucunda tekrardan okula gitme kararı aldık... 
              Evet ısrarı bu kez ben ettim okula gidelim diye...
-Okulu çok sevdiğimden mi?
-HAYIR... 
              Tek sorun hiç bir zaman misafir olduğum evlerden tat alamamışımdır, hep içimde bir sıkılma ve boğuluyorum hissi... Amacım o günüde evde geçirirsek ve saat biraz daha geç olursa beni yine evime göndermeyecekler ve o gecede kendi evlerinde misafir edecekler ve hatta bunun için ısrar bile edeceklerdir...  
              (Arkadaşlarımı çok severim onlardan dolayı gitmeme gibi bir sorun değil bu, dediğim gibi kendimi rahatsız hissediyorum o kadar...)
              Neyse geçte olsa yola çıktık ve okula vardık... Tam okulun girişinde, okulumuzun en uyuz ve bir o kadarda sıcak kanlı kızı ile karşılaştık... O da tam okuldan çıkmak üzereymiş (meğer arkadaş memleketine gidecekmiş... ) Israrlarımız üzerine vede memleketinin çok uzak bir yer olmamasınında etkisiyle bir kaç saat bizimle muhabbet etmesi için razı ettik ve okulun sınırlarından geri içeri girmesini sağladık... Her ne kadarda sivri dilliliğiyle gözleri üzerinde toplasada, sıcak kanlı olması sebebiylede arkadaşlığı konusunda hiç bir eksiği yoktur bu kızın... :)
              Okulun nam-ı diyar TEYÖM cafeteryasının bahçesinde hoş bir sohbet ve muhabbete başladık... Espiriler, makaralar güle eğlene geçti vaktimizin bir bölümü... Memleketine gidecek olan arkadaşımızın telefonu nedeni bilinmez devamlı çalıyor derken... Arayan kişilerin kim olduklarını ve neler söylediklerini öğrendik...
              Meğer hanım efendinin anne ve babası arıyorlar biricik kızlarını...
Sebeb
-Kaçta gelicen?
-Şimdi nerdesin
                        v.s v.s sorular işte...
              (Nede değerli kızınız varmış diyesi geldi insanın bir anda...)
              Neyse ne kadar olmak istemesekte telefon adabından yoksun bu arkadaşımızın yüksek sesle konuşmasından sebeble bütün konuşmalara kulak misafiri olduk... Babası ile konuşurken kırdığı potumu dersin, yoksa '' ya anne, babama söyle beni araba ile otogardan almaya gelirken montumuda getirsin... Şimdi otobüsten inip arabaya giderken üşümeyeyim... LÜTFEN) konuşmasınımı...
               Tam yeter bee kardeşim...
-Bu ne...
-Sen hangi ırktansın...
-Hangi gezegendensin diyecektimki...
              O da ne?
              Telefon konuşmasının arasında AŞURE kelimesi geçti... Ah bee işte bu beni can evimden vurdu... Meğer ben ne kadar da özlemişim o aşureyi... Telefonda adının bile geçmesi bile yetti... Bir an gözümün önüne geldi ve nerdeyse kokusunu bile aldım...
              Tabi dururmuyum, bende aşure istiyorum diye bağırdım... Sanırım annesininde duyduğunu düşünerekten, annesine '' anne bu aşureyi bir kaba felan koyabilirmiyiz, burda bazı arkadaşlar aşure diye bir yerlerini yırtıyorlar...'' dedi.
              (Terbiyesiz yırtıldığını görüryorsun madem, bunu anladıkta annene neden bundan bahsediyorsun... Bırak aramızda kalsın, gördüğün sana yeter daha neden anlatma ihtiyacı duyuyorsun...)
              Neyse annesinin olumlu cevabından sonra ben emelime ulaşmış olucamki, fazla bir ses çıkarmadım bu davranışına ve telefonu kapattı... Sonrasında bazı gerçekleride yüzüne söyleyince sinirinde paçamdan yakaladı, uyuz bir köpek edası ile... Aşıların tam mı felan gibilerinden sorularla kendimi rahatlatmaya çalıştıysamda, yok insanın içi rahat olmuyor... uyuz veya kuduz olma riskine karşın gidip muayene olası geliyor insanın :))
              Güzel arkadaşlar ve hoş bir sohbet esnasında sizlerde bilirsinizki zamanın nasıl geçtiğini anlamayız, bir kaç saat size göre bir kaç dakikada geçmiştir... Arkadaşımız bu geçen saatin farkına vararak daha bilet almadığını ve en geç 7 de otobüse binmesi gerektiğini söyledi ve bunun üzerine okuldan çıktık...
               O gün yalan yok benimde şımarıklığım üzerimdeydi, dilenci taklidi yapmalar... Karşıdan gelen güzel kızlara madem malın var, zekatını ver gibi sapıkca sözler sarf etmeler derken... Bizim uyuz dilenci taklidimi o kadar gerçekçi bulduki sanırım, çıkarıp bana para verme gereksinimi duydu... Her ne kadarda saçmaladığını ve o parayı alamayacağımı sölesemde bir yere kadar dayanabildim... Çünkü: düşündümde o kadar dilendim kardeşim, yüzümün suyunu döktüm o para benim annemin ak sütü kadar helaldi :) Almadımda epey bir vakit, taki ''O'' metroya binip diğer arkadaşlarında cafeye geçelim bir iki bardak birşeyler içelim sözüne kadar... Tam bu metronun içerisine biletini kullanıp girmişken ve merdivenlerden aşağı inerken seslendim...
-Şiişşşttt... 
-Alooooooo...
               Kızım sen babanın yanına gidiyorsun, senin şimdilik paraya ihtiyacın yok, sen o bozuklukları ver bakalım dedim... 
              Ben bundan ''yürü bee kaçırdın sen o fırsatı ilk verdiğimde alacaktın'' demesini beklerken, üşenmeden tekrar yanıma kadar geldi ve cebindeki bütün bozuklukları verdi :))
              ''O'' nu metroya bindirip yolcu ederken bizde arkadaşlarla birlikte mekana geçtik ve bir iki bardak birşeyler içtik ve sohbet ettik... Bu arkadaşlardan da izin alarak en sonunda hasret kaldığım evime, yuvama, sıcak otağıma (her ne kadar doğal gaz ücretinden dolayı sobaları yakamasakta bana göre sıcak ) geldim... Yine monoton günlerime devam etmeye başladım yemek, sigara, çay, bakkal alış verişleri v.s v.s...
              (Arkadaşlarla hoş sohbet ederken nasıl zamanın geçtiğini anlamıyorsak, anlamsızca takılmalarda ve günün büyük çoğunluğunu uyuyarak geçirmelerde de zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz)
ki...
              Bizim uyuz memleketine gitmişte dönüş yolundaymışşş...
              Haber veriyor AŞUREn yanımda yoldayım getiriyorum diye... Görme abi bendeki sevinci... Aşure len bu borumu? Çoktandır kokusunu alıpta kavuşamadığım yemek... Özlemiştimde hani...
              Neyse dedim bir kaç saate kadar burda.
              İçimden geçiriyorum;
-Vay bee ne sözünün eri kızmış....
-Getiricem dedi aşureyi getiriyormuş bak...
-Harbi delikanlı kızmış felan gibilerinden...
              Neyse getirmiş AŞUREyi ama ne hikmetse kendi evine bile uğramadan önce bir başka yere getirmiş ve AŞUREnin çoğunu başkalarının yemesine izin vermiş...
-Ellerinden zor aldım....
-Sana zor ayırdım...
desede ne yalan söleyim hevesim kursağımda kaldı gibi birşey :))


Ama ne yalan söleyim yinede HELAL OLSUN...
Üşenmeden o kadar yol boyunca AŞUREyi getirdin ya SAĞOLASIN... 
Harbi ADAMSIN BEEE...

3 yorum:

  1. Her ne kadar 1 tabaklık kalsa da getirdim.:(
    Cafe de çöktü millet.:/

    YanıtlaSil
  2. sorun değil... getirmiş olman bile yeter... kalmasa bile ben almam gerekeni aldım...

    YanıtlaSil
  3. kaldı kaldı rahat ol yarın akşam bize gel de ye :)

    YanıtlaSil